Malatya İnönü Üniversitesinde “Dini Meselelerden Medikal Kavramlara Organ Nakli” isimli konferans düzenlendi. Düşünce Akademisi Öğrenci Topluluğu tarafından düzenlenen konferansta organ naklinin dini açıdan uygunluğu, bu konuda dini otoritelerin yapmış olduğu yorumlamalar ve organ naklinin medikal boyutu konuşuldu.
Malatya İnönü Üniversitesi Turgut Özal Kongre Merkezi’nde “Dini Meselelerden Medikal Kavramlara Organ Nakli” isimli konferans düzenlendi. Düşünce Akademisi Öğrenci Topluluğu tarafından düzenlenen konferansın moderatörlüğünü İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Karaciğer Nakil Enstitüsü’nden Prof. Dr. Sami Akbulut yaparken Diyanet İşleri Başkanlığı Malatya İl Müftü Yardımcısı Abdullah Bekiroğlu, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Bölümünden Dr. Kazım Yusufoğlu, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Bölümünden Prof. Dr. Mehmet Birsin katıldı. Program İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinden Ömer Can Özenci’nin okuduğu Kuran-ı Kerim Tilaveti ile başladı. Ardından İnönü Üniversitesi Düşünce Akademisi Öğrenci Topluluğunun hazırladığı bir sunu ile devam etti. Yapılan sununun ardından İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Karaciğer Nakil Enstitüsü’nden Prof. Dr. Sami Akbulut’un açıklamaları ile program başladı. “ÇOCUKLAR ORGAN NAKLİNDEN SONRA HAYATA TUTUNUYOR” İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Karaciğer Nakil Enstitüsü’nden Prof. Dr. Sami Akbulut organ alınacak kişinin beyin ölümünün gerçekleşmesi gerektiğini ve organ nakli yapılan çocukların hayata tutunduğunu şu ifadelerle anlattı:
“Maide Suresi okunarak program başladı. Ben bu surenin organ bağışının önünü açan bir sure olarak görüyorum. Bu açıdan bu surenin anlattıkları ve bu konferans önemli. Ben organ nakli yapan bir uzman doktorum. Öncelikle organ nakli görevini yitirmiş, işlevini yitirmiş ama elzem olan organların eskilerinin alınıp işe yarayan organın ameliyat ile yerleştirilmesidir. Çocuklar organ nakli olduktan sonra hayata tutunuyor. Biz onlar mutlu olsun diye uğraşıyoruz. Bazı hastaların ömrünü uzatmaya çalışıyoruz, tabi ki dini açıdan biz uzatmıyoruz. Tedavi etmeye çalışıyoruz. Biz organ nakli yaparken iki kaynağa sahibiz. Birincisi kadavra dediğimiz, hayatını kaybetmiş insanlardan aldığımız organlar. İkincisi ise yaşayan ve akrabalardan, gönüllülerden alınan organ olmak üzere iki organ nakli alım şekli var. Bizim tercihimiz beyin ölümünün gerçekleştiği insanlardan organ almak. Benim inancıma göre ahirete organlarımızla gitmiyoruz. Tabii ilahiyatçılar ile bu noktada bazı tartışmalar oluyor ama ben bu organların işe yaramasından yanayım. Beyin ölümünün ne olduğunu anlatmadan biz organ naklinin önünü açamayız. Beyin ölümü dediğimiz ense kökündeki beyin sapının öldüğünün ispatlandığı durumlarda olur. Bitkisel hayat ile karıştırmamak gerekiyor. Bazen gazetelerde 10 yıl sonra uyandı gibi haberler görüyoruz. Bu haberler bitkisel hayattan çıkan insanların haberi. Biz onların organlarını almıyoruz. Bizim organlarını aldığımız insanlar solunum cihazından çıkarıldığı anda hayatını kaybedecek, beyin ölümü gerçekleştirilmiş olan insanlar. Bu olduğunda beyin ölümü kurulu toplanıyor ve inceleniyor. Kesin olarak beyin ölümü gerçekleşmiş ise biz organ nakli yapıyoruz. Bu yapılmadan önce aile ile de iletişime geçiliyor. Biz ikna döneminde işin içerisinde olmuyoruz. Türkiye’de en iyi işleyen sistemlerden biri organ nakli. Hakkari’deki ile Etiler’deki birinin organ sırası hiç bozulmuyor. Herkesin sıraya göre organlardan istifade etme oranı aynı.” “GELİŞMİŞLİK İLE ORGAN NAKLİ ARASINDA BİR ORANTI VAR” Ülkelerin organ naklindeki sıralamasına değinen Prof. Dr. Sami Akbulut, Türkiye’de bu oranın oldukça düşük olduğunu söyleyerek, “Ülkelerin organ nakli yapılma oranı var. Türkiye’de 15 yıl içinde 1 milyon insan başına organ bağışı oranı 3.5. 2020 yılına kadar artırdık ama virüs salgınından sonra bu düştü. En fazla çıktığımız oran 6.5 oranı. Bunun üzerine çıkamadık. Arabistan’a baktığımızda ise bu oranının 2.5 olduğunu görüyoruz. Kore’de bu oran 9’larda ama Amerika’ya bakın 26, 30, 40; İspanya’da ise 40, 45 oranında gerçekleşmiş. İskandinav ülkelerinde bu oran az çünkü hastalık oranları az, çok fazla ihtiyaç duyulmuyor. Gelişmişlik ile organ nakli arasında bir orantı var. En altta biz ve Arabistan yer alıyor. Kore’de ise Budizm organ bağışına engel oluyor. Organların kullanılma izinlerinde biz Binde 20’lerdeyiz, İspanya’da bu oran ise 60. Bu çok üzücü. Oysa Allah’ın gönderdiği ayette, ‘Bir insanı yaşatmak insanlığı yaşatmaktır’ ibaresi geçiyor. Ya biz bu ayete uymuyoruz ya da uygulamada bir hata var. Özetle Türkiye’de organ bağışına ihtiyaç var. Günlük 6 veya 7 kişi organ bağışlarsa 3 yıl içerisinde kimsenin organa ihtiyacı kalmıyor. Bu gerçekten ciddi bir rakam değil. Kadavrayı artırmamız lazım” şeklinde konuştu. “TÜRKİYE’DE ORGAN NAKLİNİN ÖNÜNDE BAZI ENGELLER VAR” Ülkemizde organ naklinde bazı engellerin bulunduğunun altını çizen Akbulut, “Türkiye’de organ naklinin önünde bazı engeller var. Bu organ nakli işinde ekonomik bir şeylerin olduğu düşünülüyor. Öyle bir şey kesinlikle yok. Bu düşünce de yavaş yavaş azaldı. Diğer bir düşünce ise hastanede ölüye kötü muamele yapılacağının düşünülmesidir ki böyle bir şey de kesinlikle yoktur. Bir de anatominin bozulmasından korkuluyor. İslami endişeler de var bu konuda endişe etmek de haklılar. İslami endişe hepimizde var ama bu endişelerin konuşulması gerekiyor. Bir de ölmeden önce organların alındığından endişe ediliyor. Bu gerçekten önemli. İnsanların hekimlere güvenmesi gerekiyor. Bizim işimiz bu korkulardan bahsetmek ve korkuları ortadan kaldırmaktır. İnternette bazı söylentiler, asparagas haberler bulunuyor. Bunlara inanılmaması gerekiyor. Bunlar tamamen yalan ve konuşulması gereken şeyler. İslami olarak organ naklinin önü açık ama beyin ölümünün gerçekleştiğinin ispat edilmesi gerekiyor. Bu ispatlandıktan sonra dini açıdan bir sakınca yok. Sorulunca herkes ‘evet, organlarımı bağışlarım’ diyor ama pratikte bir şey yok. Bazı imamlar organ nakline sıcak bakmıyor. Bununla ilgili konuşacak hocalarım da burada, onlar da bu konu üzerinde duracaklardır” diyerek sözlerini tamamladı. “İSLAM AÇISINDAN BU KADAR BASİT DEĞİL” İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Bölümünden Dr. Kazım Yusufoğlu, ise organ naklinin dini açıdan bazı tartışmalarının bulunduğunu belirterek, “Sami Hoca'mın meseleyi anlattığı kadar basit bir mesele değil. İslam hukuku açısından ve İslam açısından bu kadar basit değil. ‘Bir insana can veren bütün insanlara can vermiş olur’ ayetini delil gösterirdik. Maalesef mesele bu kadar basit değil. Şimdi işin tıp yönü budur. Ama işin İslami Hukuk yönü de var. Belki de imamlar üzerinden yapılan araştırmada imamların çekimser davranmaları takdire şayan bir yönü var. İslami olarak bunun üç boyutu var; bir inanç boyutu, ikincisi ahlak boyutu, üçüncüsü hukuk boyutu. Birincisi organ dirilişi ve onun sonucunda nakledilen organların kiminle dirileceği meselesi insanları bu konuda biraz temkinli davranmaya gitmiştir. Biz nihayetinde insanların dirileceğine ve hesap vereceğine inanıyoruz. Peki insanlar ne ile dirilip hesap verecekler. Neyle dirilecekler? İnsanoğlunun ahirette dirildiği zaman bedeniyle birlikte, organlarıyla birlikte diriltileceğine dair Kuran'da bunu destekleyecek epeyce ayet var. İnsanoğlu dirildiği zaman cismani ve ruhani olarak beraber dirileceğine dair kanaatler var. Bunlar insanları daha temkinli davranmaya itmiş olabilir. Bu konuda organ nakledildiği kişide mi canlanacak, yoksa ilk sahibinde mi? İnsanlar bu konuda çekimser davranıyor. Bu inançla ilgili bir mesele” söylemlerinde bulundu. “MESELE ÜZERİNDE BİRAZ DURULMASI LAZIM” Organ nakli ile ilgili bazı tartışmaların bulunduğundan söz eden Yusufoğlu bazı görüşlerin ve farklı inançların bulunduğunun altını çizerek, “Organ nakline caiz diyenler ‘burada bir problem yok’ diyorlar. ‘Bizim kitabımızda da buna benzer bazı örnekler vardır’ diyorlar. Oradan ilk sahibiyle birlikte canlanacaktır. ‘Burada herhangi bir problem yoktur’ derler. ‘Bir de organ sorumlu mudur?’ tartışması var. Organların şahitliği meselesi vardır. Organların ahirette konuşacağı geçer. Kime şahitlik edecek? Bu tartışmalar insanları bu konuma getirmiştir. Bu konuda da bazıları organların iki kişiye şahitlik edebileceğini söylüyorlar. Bu şekilde bir tartışma var. Dolayısıyla ‘organ nakline engel bir durum değildir’ derler. Bir de organ ile beraber karakterin de aktarılması durumu tartışılıyor. Verilen organın nasıl bir kişiye gideceği, asi ve inançsız bir kişinin bedeninde bulunabileceği de konuşuluyor. Bu tartışmalar insanları temkinli davranmaya yönlendiriyor. Mesele üzerinde biraz durulması lazım. Meseleye vakıf olabilmemiz için üç şeye bakmamız gerekiyor. Birincisi İslam'ın genel olarak insana verdiği değer, ikincisi İslam'ın yaşayan kişilere özel olarak verdiği değer, üçüncüsü İslam'ın ölen kişilere verdiği değer. Bunlar anlaşılırsa organ naklinin temelindeki hassasiyetler de anlatılmış olur” ifadelerine yer verdi. ORGAN NAKLİNDE BEYİN ÖLÜMÜNÜN GERÇEKLEŞMESİ ÖNEMLİ Diyanet İşleri Başkanlığı Malatya İl Müftü Yardımcısı Abdullah Bekiroğlu, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Bölümünden Prof. Dr. Mehmet Birsin bu konudaki görüşleri ve tartışmaları açıkladı. Yapılan önemli sunumlar sonucunda organ alınacak kişinin beyin ölümünün gerçekleşmesi gerektiği kanısına varıldı. Bu konuda hekimlere güvenmek gerektiği ifade edilirken organ bağışında beyin ölümünün gerçekleşmesinin önemi vurgulandı. Yapılan konferansta konuşan hocalara ödül takdiminin yapılmasının ardından program son buldu.