Sevgili okurlarım, bu günkü yazımızda iki devlet tek millet anlayışında olduğumuz kardeş Azerbaycan ve Ermenistan gerilimini izah etmeye çalışacağım.
Yaklaşık; 60 yılı aşkın bir süre boyunca Azerbaycan’a bağlı olarak özerkliğini koruyan Dağlık Karabağ, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşe geçtiği 1980’li yılların sonları itibariyle sıcak bir mesele haline geldi. İki ülke arasında, daha sonralarda savaşa dönüşecek olan gerginliğin temelleri, Azerbaycan’ın kuzeybatısındaki Çardaklı kasabasında yaşayan Ermenilerin Ekim 1987'de, Bakü yönetiminin altında olmayı reddetmeleriyle birlikte atıldı.
Çardaklı olaylarının başlangıcıyla birlikte Ermenistan'da sürekli olarak rahatsız edilen Azeriler, Azerbaycan’ın başkenti Bakü çevresindeki sanayi bölgesi Sumgayıt’a göç etmek zorunda kaldı. Bu esnada Dağlık Karabağ nüfusunun yüzde 70 civarını oluşturan Ermenilerin, Azerilerin yönetiminden ayrılarak Ermenistan’a bağlanma talebine Bakü yönetimi karşı çıktı. 20 Şubat 1988'de ise, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Ermeni temsilcileri bölgenin Ermenistan ile birleşmesi yönünde oy kullandı.
Oylamayı takip eden dört günde bir milyon civarında vatandaşın sokaklara döküldüğünü bildiren Ermeni diasporası kaynakları, Sovyetler Birliği’nin, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını desteklediği yönünde bir dezenformasyon yaydı. Şiddetin karıştığı bir dizi protesto, tarihe 'Sumgayıt Pogromu' olarak kaydedilen ve Azerilerin Ermenileri hedef aldığı yağmalama olaylarını tetikledi. Üç gün süren olaylar sonucu resmi makamlara göre 26’sı Ermeni 32 kişi hayatını kaybetti.
Önüne geçilemeyen çatışmaları, tarafların devlet başkanlarının değiştirilmesi de durdurmadı. Azerbaycan’da Kamran Bagirov’un yerine Abdülrahman Vezirov ve Ermenistan lideri Karen Demirciyan’ın yerine ise Suren Arutyunyan getirildi. Resmi olmayan kaynaklara göre 180 bin Ermeni Azerbaycan’ı, 160 bin Azeri ise bir ay içerisinde Ermenistan’ı terketti.
Ancak Ermenistan’dan gidenlerin sayısı Azerilere göre 78 bin iken, Ermeni kaynakları da bu sayının aynı sırayla 31 ve 40 bin olduğunu duyurdu. O dönem Dağlık Karabağ Ermenilerinin Erivan’a bağlanma talepleri reddedildi. Can kayıplarıyla sonuçlanan çatışmaların yanı sıra çok sayıda insan evinden oldu. Moskova yönetimi, Ermenilerin birlik talebine karşılık Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü teyit etti. 12 Ocak 1989'da, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'ni Azerbaycan'a bağlayan kanunda herhangi bir değişiklik yapılamamasına rağmen, Moskova, bölgenin kontrolünün doğrudan kendisine bağlı özel yönetimine devredilmesine karar verdi. Şiddetin durulduğu dört aylık sürenin ardından Mayıs ayında, hareketlilik yeniden yükselişe geçti. Dağlık Karabağ Bölgesi'nde etnik temelli sokak çatışmaları yeniden başlarken, bir süredir Erivan'da hapiste tutulan 'Karabağ Komitesi' üyeleri, serbest bırakılmalarının ardından çeşitli siyasi gruplarla işbirliği içine girdi.
Ermenistan’da bu ittifak, ülkede 1990 yılında düzenlenen ilk çok partili seçimlerde, meclisin çoğunluğunu oluşturacak Ermeni Ulusal Hareketi'ni (HHS) doğururken, benzer şekilde Azerbaycan’da da Azeri Halk Cephesi (AXC) kuruldu. 'Demokratikleşme', 'çoğulculuk' ve 'insan hakları konusunda ilerleme' hedefiyle kurulan AXC, Dağlık Karabağ Sorunu’nun ikinci tarafı olan Ermenistan’a karşı bir politika yürüttü.
SSCB'nin, bölgeye doğrudan müdahalesini 'hata' olarak değerlendirmesi ve 28 Kasım'da Dağlık Karabağ’dan çekilmesi ardından özerk bölgenin söz sahibi yeniden Bakü oldu. Tesis edilen askeri yönetime cevaben Sovyet Ermeni yönetimi, Dağlık Karabağ'ın 1 Aralık 1989'da Ermenistan'a bağlandığını ilan etti. Bunun üzerine Azerbaycan’da bulunan Goygol ve Geranboy/Şaumyan bölgelerindeki Ermenilerin neredeyse tamamı bölgeden gönderilirken, Ermenilerin yerinden ettiği ve Azerbaycan’a sığınan Azeriler ise, 88 Ermeni’nin ölümüyle sonuçlanan gösteriler düzenledi.
AXC'nin yaşanan olayları kınamasının ve ülkede yeniden huzurun sağlanacağını taahhüt etmesinin ardından, 20 Ocak 1990’da 29 bin Sovyet birliği Bakü’ye sevk edildi ve olağanüstü hal ilan edilen Dağlık Karabağ’da da binlerce asker konuşlandırıldı. Bu durum, toprak bütünlüğünü korumak isteyen Bakü ile, özerk bölgedekilerin kendi geleceklerini tayin etme hakkına sahip olduğunu savunan Erivan arasında askeri çatışma sürecinini tetikledi. Ağustos ayında, Ermeni milisleri Azerbaycan’ın kuzeybatısındaki sekiz yerleşim bölgesine saldırı düzenledi. Bakü’nün de Goygol Bölgesi'nde hakimiyet sağlamaya çalışması sonucu çıkan çatışmalarda onlarca kişi öldü.
Münferit çatışmalar 1991 yılı boyunca yükseliş gösterdi. Ermeni tarafı daha çok paramiliter örgütlenmeler ile çatışmalara girerken, Azerbaycan tarafı daha çok Moskova'nın desteğiyle hareket ediyordu. Goygol ve Geranboy/Şaumyan bölgelerine, buradalarki yerel nüfus yapısını değiştirmek amacıyla yapılan yasadışı Ermeni göçü nedeniyle 1991 ilkbahar ve yazında Azeri-Sovyet ortaklığında askeri ve polisiye operasyonlar düzenlendi. Kimlik kontrolleri ile başlayan süreç, 24 Ermeni köyünün tamamen boşaltılmasına kadar uzandı ve silahlanıp geri dönen Ermeniler ile Azeri birlikleri arasında yaşanan çatışmaların ciddi düzeyde insan hakları ihlalleri ile sonuçlandığı kaydedildi.
Kasım ayında Azerbaycan Meclisi Dağlık Karabağ'ın otonom statüsünü kaldırdı ve topraklarını bölgedeki yerel yönetimlere devretti. Bölgedeki askeri kontrolün giderek Bakü'nün elinden çıkmasından dolayı bu gelişme pratikte pek bir anlam ifade etmedi. 10 Aralık 1991 tarihinde düzenlenen ve Azerilerin boykot ettiği referandumda bölgeden bağımsızlık kararı çıktı. 6 Ocak 1992'de Dağlık Karabağ, Azerbaycan'dan ayrıldığını ve bağımsızlığını ilan etti.
Hocalı Katliamı
Sovyetler Birliği'nin de facto dağılışı ve birliklerinin bölgeden çekilmesi, Azerbaycan ve Ermeni birlikleri arasında savaşın zeminin hazırladı. Şubat 1992'de, Karabağ’daki Ermeniler, buradaki Azerilere karşı, savaş sonrasında Azeri tarafınca 'etnik temizlik' olarak nitelendirilecek bir şiddete başvurdular. Bu şiddetin ilk aşaması Hocalı kasabasında gerçekleşti.
New York merkezli, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 'en kapsamlı sivil katliam' olarak nitelediği olayda yüzlerce kişi öldürüldü, 7 binlik bölge nüfusunun diğer bölümü ise dağlara kaçıp Azerbaycan'a sığınmak zorunda kaldı. Azerbaycan kaynakları, Stepanakert/Hankendi'de konuşlu 366. Muhafız Motorize Alayı’nın yardımıyla yapılan katliamda, aralarında 106 kadın ve 83 çocuğun bulunduğu toplam 613 kişinin öldürüldüğünü ve 487 kişinin ise ağır yaralandığını belirtiyor. Azerilerin bu sayıyı yükselttiğini iddia eden Ermeni kaynakları ise, bu sayının 100’ün altında olduğunu savunuyor.
Ve gelinen bu noktada, yine Ermenistan’ın haksız, yersiz ve anlamsız kısmı saldırıları gündemimize düştü. Ermenistan ve arkasındaki diğer devletler ve güçler artık şunu fark etmelidir ki; kardeş Azerbaycan yalnız değildir ve yalnız kalmayacaktır. Ya tam bağımsız, özgür bir Azerbaycan veya ‘Türkiye’min bir eyaleti olan Azerbaycan’
Süreç bize neyi gösterir bilinmez ama biz kendimizi biliyor olmamız yeterli bir sonuçtur.
Yeni bir yazımızda buluşana kadar; Selam, Muhabbet ve daim Dûa ile….