Zaaflarımız, insan yanlarımız, duygularımız ve vicdanımız bazen oluyor en kötü yanımız...
İnsan olmanın erdeminden ve öneminden bahsediyor olsakta hep oradan yara almak ve hep oradan sınanmakta ayrı bir ironi değil mi! Kişiyi kendinden ve iyi niyetinden soğutuyor maalesef ki!
Öyle vicdan yaptırıyorlar ki; katiline kızmak yerine dönüp kendini suçluyorsun hatta. Ya doğruysa, ya günahını alıyorsam diye sızlanıyorsun oracıkta.
Zaten kötüler hep böyle!!!
Seni kendinle ilgili şüpheye düşürmekte ustalaşmış, kafanda hep bir acaba uyandıracak kadar işine hakim değiller mi?
Sense kendi doğrularını ve kalbini sorguya çekmekten yorulursun bazen. Üstelik içine düşürüldüğün durumun seninle hiçbir ilgisi de bulunmamaktadır.
Maalesef biz kadınlar bu oyunlara karşı fazlaca iyimseriz zannımca.
Bu yüzden de tanıyıp anlayamıyoruz katilimizin en yakınımızdakiler olduğunu. Hatta bazen cahillikle bile sarılıyoruz koca yalanlara!
Oysa onlar öyle mi; gayette iyi biliyorlar bizi nereden vuracaklarını.
Vicdan, merhamet ve göz boyama kurallarını...
Bu hafta Yüksel Aytuğ'un köşesine de taşıdığı ''erkek aldatınca beyninin yarısı ölüyor'' adlı yazısında gözüme çarpan bazı çarpıcı gerçekleri, açıkladığım bu duruma örnek vermek istiyorum bende.
Geçtiğimiz günler de Müge Anlı'nın Tatlı Sert programına konu olan; Nagihan Karakoç'un eşinin onu aldatmadığını ve başka kadınların ona büyü yaptırdığını ileri sürmesi ve ardından eşinin aslında başka kadın diye bahsettiği kişiyle yaklaşık iki yıllık bir ilişkisinin ortaya çıkması tam da bu duruma örnek teşkil ediyor değil mi? İzlemiyorum ben ama bir köşe yazısının bana neler anlattığını da izah edemeden geçemedim elbette ki.
Gerçeklerin acı olması insanı korkutabilir!
Ama bir gerçek ondan kaçtıkça çok daha büyük bedeller ödetebilir.
''Sanrı'' insanı yavaş yavaş yok edecek kadar tehlikeli bir zehirdir.
Her ne kadar Yüksel Aytuğ ''aldatan erkeğin beyninin yarısı ölüyor'' dese de, ona inanan kadının da kendisi ölüyor maalesef ki! Bazen bedenen olmasa da ruhen, kalben ve beynen ölüyor. Aklını, iradesini ve zekasını yok sayan her kadın bazen kendi sonunu kendi hazırlıyor.
Bu da şu demek oluyor ki; kadınların kendine olan özgüvenleri hem başka kadınlar tarafından yaralanıyor, hem de başka kadınların varlığını normalleştirmeye çalışan özgüvensiz adamlar tarafından.
Bunun da tek şifası; kadının kendi değerine sahip çıkabilmesi ve kendini kandırmamasında yatıyor...
Çünkü ümit etmek, beklemek ve zannetmek, zeki insanlardan aptallar var eder!