Adliye koridorları hakkını arayanlarla dolu...
Kiminin avukatı yanında, kimi bütün işi kendi sırtlanmış ve belki de güvenmemekte haklı. Hepsinin yüzünde kocaman pişmanlıklar, öfkeler ve acılar saklı. Mahkeme salonları bile sıraya koyamıyor insanları; herkes aynı saatte çağrılmış sıra bile yokken adalet nasıl sağlansın ki!
Hayatın başka bir yüzü burası, gerçeklerin su yüzüne çıktığı, insanların ne kadar mutsuz ve umutsuz olduğunun resmedilişi gibi...
Neyi savunduğunu bilmeyen avukatlarla, tuttuğunu koparan, hakkı yerde bırakmayan avukatlar dolu...
Haktan haberli ve habersizler güzergahı...
Adaletin kendine hayrı yokken nasıl haklıyı arayacak ki?
İyi olan mı kazanırdı, yoksa haklı olan mı?
Sizce de iyi olan oyunda kazanmalı değil miydi, mahkeme salonlarını da oyuna çevirmiş hak savunucuları!
Beni iyi savunsun diye tuttuğun avukatın önce hakkı tanıması gerekmez mi?
Sahi hak neydi???
Evvela okullar da ders diye verilmeli ki mahkeme salonları bile bundan yoksun kalmamalı.
Belki o zaman bu koca beton yığınları haksızlığa uğrayanlara azıcıkta olsa umut verebilirdi.
Adalet topaldır, ağır ağır yürür fakat gideceği yeri iyi bilir sözü yalnızca bir teselli sözü müydü?
Yoksa gerçekten bu sözün hakkını verir miydi?
Hepsi koca koca soru işaretleri!!!
Kime ve neye göre değil mi!?!
Haklıyı bile savunamayan avukatların olduğu bu ülke de, kendi vicdanlarını susturacak açıklaması; ben işimi yapıyorum demekti değil mi!
Keşke bari onu yapabilseydin dememek içten değil ki?
Hikayenin sonunda, mağduru bir de onun mağdur etmesi ve bu durumun onu vicdanen zerre rahatsız etmemesi, zaten davadan alacağını almış olması onun için yeter de artardı.
Söyleyin bana çıldırmamak elde mi?
Bunlar senaryo değil, hepsi benim bir kadın olarak günbe gün yaşadığım acı gerçeklerdi. Hakkımı aramak için çıktığım yolda, hakkı tanımayanlara denk gelmek ve bunu yazmadan geçmek beni vicdanen huzursuz ederdi.
Zaten bütün bunların yanında mağdur olmak da benim için şükür sebebi!
Onların yerinde olsam eminim benim uykum gelmezdi!
Sürekli ameliyata giren bir doktor için hastanın hayatta kalmaması yada iyileşememesi önemli olmayabilir, hastayla bağ kurmayabilir ama onu iyi bir doktor yapan işini doğru yapması değil miydi?
Hastanın hikayesiyle bağ kurmak zorunda zaten değil ki!?!
Burada ki hassasiyet onun doktorluğunu en iyi şekilde icra etmesi...
Avukatlık da böyle bilinmeli!!!
Bunca olandan da öğrendiğim şu ki;
Hakkımı başkasının insafına bırakmamak ve şayet yapacaksam bile işinin hakkını verenleri tercih etmeli!
Artık kimse benim adalete olan güvenimi sorgulamamalı, çünkü bu ülke işini ahlakı bilen iyi avukatların yanında, adaletten ve haktan habersiz yaşayan diplomalı avukatlar dolu...
Ne zaman herkes hakkı tanırsa ve yaptığı işin yalnızca parası değil de, en doğrusu için uğraşırsa birileri, o zaman gittiği her yerde hakikati yaşayabilir bu insanoğlu!!!