Nasrettin Hoca'nın ''damdan düşen'' hikayesidir biraz ama tam anlamıyla yeterli de değildir bana sorarsan.
İnsanı insan olduğu için anlamak, kendini kabul etmekten geçer esasında!
''İnsanlık hali'' ne güzel tanımlar bunu. İnsanı anlamak, hak vermek ve hoşgörmekten geçer. Bazen başına gelmiş bir hadiseden ötürü iyi anlarsın, çünkü tecrübelisindir. Bazen de yaşamaya fırsatın olmasa da sırf insan olduğun için anlayadabilirsin.
Öyle çok ki artık etrafımızda halden anlamayan, sürekli doğru davranmamızı bekleyen hal bilmez, anlayışsız insanlar. Azıcık bir anlayan bulunca bütün halimizi diyecek bir yer bulmuş gibi anlatıyoruz herşeyi. İşte bu giderek yalnızlaştırıyor insanı. İçine kapanan, anlaşılmadığı için susan, kendi dünyasına çekilen insanlar artık öyle çok ki.
Eğlenmek, gezmek, ya da başka bir faaliyet için biraraya gelen insanlar, söz konusu ''halden anlamak'' olunca kapatıveriyor kapılarını...
''NE ACI!!!''
Mükemmel olmakla, hep iyi olmakla yada kusursuz olmakla yükümlüsün ya, azıcık problemli insan olmayı çok görüyor sana!
Dikkat ediyorum da bir yanımız hep bir anlaşılmak istiyor inatla. Çünkü giderek artıyor kendi halimize kalışlarımız. Hatta birbirini hiç tanımayan insanlar bile denk gelince birbirine, dertleşiveriyor oracıkta. Oysa çoktur eşi dostu, ahbabı ya da kuru kalabalığı...
Kuru olur böylesinin kalabalığı çünkü azdır anlayanı!!
Tahminim o ki; kadınlar daha çok yapıyorlar hallerini saklamayı. Üzülmenin, kırılmış olmanın, ona yapılan herhangi bir yanlış davranışın üzerini kapatmayı!
''HAKLI!!!''
Yok çünkü halinden anlayanı!
Bu çağın en büyük eksiklerinden biri olmalı, halden anlayan insanların azlığı.
Allah hepimizi halden anlayan ''hal ehli'' olmuş insanlara yakın etsin de, bir nebze hafiflesin bize kalan yanımızın yalnızlığı!!!